Taklidi ve tahkiki iman arasındaki fark nedir?

Paylaş
Paylaş
Kopyala

Soru: Taklidi iman ve tahkiki iman arasındaki fark nedir?

Hoca: Taklit ne demek? Taklit, bir başkasının görüşünün delilini bilmeden o görüşün peşinden gitmektir. Mesela biz şu an İmam-ı Azam’ı taklit ediyoruz. Neden? Çünkü İmam-ı Azam’ın görüşlerini alıyoruz fakat İmam-ı Azam’ın bu görüşlerinde hangi delillere dayandığını bilmiyoruz. Buna taklit deniyor. Peki taklit yapılabilir mi? İmam-ı Azam taklit yapılabilir çünkü o fıkıhtır, füru’dur. Yani ameli konularda taklit caizdir demişlerdir çünkü insanların bunların hepsini bilmesi mümkün değil. Mesela her Müslümanın namazın vaciplerini, sünnetlerini bilmesi mümkün değil. Hac ile ilgili şeyleri delilleriyle bilmesi mümkün değil. Bu durumda mecburen taklit edilir. Bundan dolayı fukaha tarafından ameli konularda taklidin caiz olduğu söylenir ama inanç ile ilgili konularda taklidi iman caiz görülmüyor. Mesela en basit şekilde bir kişinin neden Müslüman olduğunu bilmemesi, buna babasından kalan bir miras gibi bakması doğru değildir. Olmaması gereken bir durumdur. Allah’ın varlığının delili hocanın o şekilde söylemesi olmamalı. Bilincinde olmalı, düşünmeli. Ki Kur’an-ı Kerim’in birçok ayeti bizi tefekküre çağırır. Örneğin tabiat olaylarından bahseder ardından” Umulur ki akıl edersiniz, umulur ki düşünürsünüz, umulur ki ibret alırsınız.” Gibi ifadeler vardır. Yani bizi düşünmeye teşvik eder. “İnne fi halkı’s-semavati ve’l arzı ve’htilafi’l- leyli ve’n-nehari le ayatin li üli’l elbab”. Yani yerlerin ve göklerin yaratılmasında, gecenin ve gündüzün peşi sıra gelmesinde akıl sahipleri için önemli alametler vardır. Neyin alameti? Allah’ın varlığının alameti. Bununla birlikte Peygamber Efendimizin bir hadisi var; bir an düşünmek bir sene nafile ibadetten daha faziletlidir. Neyi düşüneceksin? Allah’ın zatını değil, Allah’ın mahlukatını. Bu da önemli bir nokta. İnsanlar Allah’ın zatını düşünmeye çalışıyor, onu düşünmek mümkün değil ki. Akıllar onu idrak edemez, çünkü bizim aklımız bu beş duyumuzla algıladıklarımızla sınırlıdır. Biz onun ötesini bilemeyiz. Eğer biz Allah2a şekil vermeye kalksak, dünyadaki yaratıklardan birine benzetmemiz lazım ki böyle bir şey olamaz. Allah2ın muhalefetun li’l- havadis sıfatı var. Yani sonradan olanlara benzemez. O zaman biz ne yapacağız? Allah’ın yarattıklarını düşüneceğiz ki Kur’an-ı Kerim de bizden bunu istiyor. Mesela “İnsan neden yaratıldığına bir baksın. Fışkıran bir sudan yaratıldı. O da karın ile bel arasından çıkar.” Anlamında bir ayet var. Yani insan ana rahmine düştüğü anı bir de şimdiki halini bir düşünsün. Bu evreler kendi kendine tesadüfen mi gelişti? Yoksa bunları böyle geliştiren mi var? İşte bu şekilde düşünerek Allah’a inancı elde ettiği zaman o tahkiki iman olur. Şairin biri öyle demiş: ”Bir kitabullah-ı azamdır seraser kainat/ Hangi harfi yoklasan manası hep Allah çıkar”. Yani kainat baştan sona Allah’ın bir kitabıdır, nereye baksan hep Allah’ı görürsün. Esen yelde, öten kuşta, akan suda, açan çiçekte… İşe bu tahkiki imandır ama hiç kafa yormadan az önce bahsettiğimiz şekilde “Allah var dediler ben de var diyorum” işte bu da taklidi imandır. İman taklitten tahkike geçmelidir.

Bunları da Sevebilirsiniz